top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıSalim Nizam

Benim Babam Tülütabak


1/7

BÜYÜKBABAM BİR TÜLÜTABAK



 Bu akşam, babam delirmiş miydi? Sırtına katran karası bir keçi postu geçirmiş, başına deri bir şapka takmış, boynuna iri boncuklar ve büyük bir çan asmış, ayağı çarıklı bir zır deli. Yüzünü, gözünü, boynunu, kulağını, kolunu, bacağını, elini, ayağını kurum karasıyla alelacele boyarken ve kombak gözlerini belertip bana bakarken bir deliden ne farkı vardı? Boynunda büyük bir çan, elinde keçi kafasından bir değnek, üstelik manda kuyruğundan kalın bir bıyığı vardı. Aman Allah’ım, bu akşam babam delirmiş olmalıydı!


 Bu bir rüyaydı. Biliyorum, kötü bir kâbus görüyordum yahut bir korku filminin tam ortasındaydım. Annem de babama uymuştu. Kurum karası ayakları çıplaktı, sırtında bir keçiyi yüklenmiş gibi kara bir post, başında deri bir şapka, boynunda boncuklu bir kolye ve üzerinde kıvrım kıvrım deri bir etek vardı.  


 Babaannemi uyandırmalıydım. Gözümle gördüklerimi ona anlatmalıydım. Merdivenleri çıkarak hemen odasına koştum. Kapıyı üç defa çaldım. Birden içime bir şüphe düştü. Kapının ardında onu da sırtında kara bir post, elinde keçi kafasından bir değnek, yüzü gözü kurumla boyalı görürsem düşüp bayılabilirdim. Geri dönmeye niyetlendiğimde içerden karık bir ses “Girebilirsin,” dedi. Bu ses sanki beni odasına değil de karanlık bir şatoya çağırır gibiydi. Kan emici bir vampirin şatosuna girip girmemekte kararsızdım. Kapının ardındaki ses tekrarladı. “Uyumuyorum gel.” Ürkekçe açtığım kapının ardında Kırmızı Başlıklı Kız’ın ninesinin yerine geçmiş kurdu göreceğimi sanmıştım. Neyse ki babaannem delirmemişti. Kanlı mıydı gözleri, iri miydi dişleri bilemiyorum ama şimdilik normal görünüyordu. Pencerenin önünde yeşil berjer koltuğa oturmuş örgü örüyordu. Daha örgüsünden başını kaldırıp yüzüme bakmamıştı bile. Şüphelerimde haklı sayılırdım. Babaannemin örgüsüne baktım. Yoksa siyah yün şapka da biraz önce gördüğüm ucubeler için miydi?


 Nihayet babaannem örgüsünden başını kaldırıp bana baktı. Tombul elleri kınalı, masmavi gözleri henüz kan çanağına dönmemişti ama yine de bakışlarında bir tuhaflık vardı.


 “Bana niye öyle garip bakıyorsun?” dedi babaannem. Sustum, konuşmadım. Çünkü bu evde garip olan ben miydim onlar mı bilemiyordum. Herkeste bir tuhaflık

2/7

olduğunun farkındaydım. Birden babaannemin yatağındaki keçi kafasını ve kesik manda kuyruğunu fark ettim. Bir de kafamı kaldırıp duvara baktım. Aman Allah’ım! Kapkara postuyla, keçi kafası değneğiyle, sadece akı görünen iri gözleriyle tanımadığım bir keçi adam bana bakıyordu. Bu tablonun daha önce duvarda olmadığından ve bu gece beni korkutmak için asıldığından emindim. Yok yok, kesinlikle bir rüyadaydım. Biliyordum, çok sevdiğim ailem keçi kostümü giyerek kâbus gibi üstüme gelip Pan masalını canlandırıyorlardı bu akşam. Ama böyle bir oyunun korkunç sahnesinde beni bu kadar korkutacaklarını hiç düşünmüyorlar mıydı?


 “Niye büyükbabana öyle tuhaf tuhaf bakıyorsun Ali?” Babaannemin karık sesiyle irkildim. Şaşkındım. Benim büyükbabam bir keçi adam olabilir miydi? Hayır hayır bir rüyaydı, yatağımda uyuyor olmalıydım ve birazdan okula gitmek için annem beni uyandıracaktı.


 Tüm gerçekleri hatırlatır gibi, “Sabah okula gitmeyeceksin,” dedi babaannem. Şaşırmıştım. Herkes bu tuhaf kostümüyle bir korku filmini canlandırmaya devam mı edecekti emin değildim.


 “Okula gitmek istiyorum ben,” dedim kapıya koşup. “Bu korku filminden bir an önce kurtulmak istiyorum.”


 “Korkma oğlum. Yunan askerleri korksun onlardan. Yanıma gel de bugün bize ne olduğunu sana anlatayım,” dedi ninem. Olsa olsa garip bir tiyatro sahnesiydi bu ve annem, babam ve babaannem bu gece bir oyunun provasını alıyorlardı.


 “Bugün için şapka ördüm,” dedi ninem. Cadılar Bayramı’nı kutladığımızı sanma sakın! Bugün 6 Eylül, Balıkesir’in düşman işgalinden kurtuluş yıldönümünü kutluyoruz. Haydi gel sırtına bir keçi postu koyalım, boynuna bir çan takıp eline bir değnek verelim, biraz da kurum sürdük mü sen de bir tülütabak oldun demektir.”


 Babaannem neler söylüyordu, tülütabak da neydi? Tam o sırada o tuhaf kostümleriyle annem ve babam kapıdan girdi. Biliyordum bu evdeki herkes delirmişti ve bu gece herkes gözüme bir gulyabani gibi korkunç görünüyordu.  


 “Bu kadar korku yeter. Açıklamayı hanginiz yapacak?” dedi babaannem. Babam duvarda asılı olan resme gözleri dolu dolu baktı. Sonra da kapkara elleriyle elimden tuttu. Babamdan her ne kadar ürküp korkmuş olsam da gözlerinin akında hala bir sıcaklık ve bir damla gözyaşı vardı.


3/7

 Babam duvardaki resmi gösterip “Bak oğlum, senin büyükbaban bir tülütabak,” dedi.


 “Tülütabak mı? Tülütabak da ne baba?”


 Delice cümlelerdi bunlar. Gecenin bir yarısı tuhaf kostümleriyle Afrika ormanlarında ilkel bir kabilenin arasında gibiydim. Duvarda fotoğrafı olan büyükbabam gibi eminim ailemdeki herkes delirmişti. Babamın zındık karası yüzüne baktım.


 “O gudubet benim büyükbabam olamaz,” dedim.


 Babamın kızacağını sanmıştım ama onun karanlık yüzünde bu gece ilk defa bir gülümseme belirdi. Kapkara yüzünde bembeyaz dişleri göründü o an.


 “Gel benimle,” diyerek beni, dedem olarak tanıttığı keçi adamın karşısına geçirdi.


 “Şimdi ona bak ve beni iyi dinle.”


 “Senin büyükbaban bir tülütabaktı. Kurtuluş Savaşı’nda Balıkesir işgal edildiğinde Okçu Camisi'nin yanındaki tabakhanelerde bir debbağdı. Yani bugünün tabiriyle bir deri ustasıydı. Haydi şimdi hazırlan, bu gece seni büyükbabana götüreceğiz.”


 “Ama nasıl?”


 “Nasıl mı olacak? İşte bu tülütabak kostümünü giydiğinde. Yoksa büyükbabana gitmek istemiyor musun?”


 “Bilmiyorum. Ama bu çok korkunç.”


 “Korkma bu kadar. Bu kostümü giymeden onunla tanışamazsın. Hem büyükbabana vampir gözüyle değil de bir kahraman gözüyle bakmalısın.”


 “Kahraman mı?”


 “Evet, o bir kahraman ve birazdan yanında olacağız.”


 “Yanında mı olacağız. Nasıl?”


 


4/7

 Annemin elindeki deri kostüme öyle tuhaf bakıyor olmalıydım ki annem üsteledi.


 “Haydi oğlum giy. İnsan hiç tarihinden korkar mı?”


 “Bu çok ilginç! Yoksa sihirli bir kostüm mü anne?”


 “Evet, sihirli bir kostüm ama acele etmeliyiz. Sabah olmadan dışarı çıkmalıyız.” dedi babam. Artık korkuya alışmıştım. Önce tuhaf bulduğum bu oyun artık beni eğlendirmeye başlamıştı. Annemin uzattığı kostümü giyip ailemin peşinden sokağa çıktım. Her hareketimde bir keçi sürüsü geçiyormuş gibi boynumdaki çan tuhaf sesler çıkarıyordu.


 Karanlıkta ne kadar yürüdük bilmiyordum. Ayaklarımı taşlar acıtıp tabanlarıma dikenler batsa da çıplak ayaklarımla toprakta yürümek oldukça keyifliydi. Ama yine de bu garip kostümün içinde biraz terlemiştim. Birden sihirli bir değnek dokunmuşçasına koskoca apartmanlar yok olmuş yerlerini tek katlı kiremit çatılı toprak evler almıştı. Evlerin pencerelerinden loş ışıklar sızıyor, uzaklardan top atışları duyuluyordu. Gözümün önünde ateşten bir perde, burnumun ucunda toz ve barut kokusu vardı. Yakınımızdan öküzlerin çektiği mermi dolu kağnı arabaları, ince tekerlekli otomobiller geçiyordu.


 “Baba neredeyiz? Beni nereye götürüyorsunuz,” dedim.


 Babam geri dönüp işaret parmağını ağzına götürerek sus işareti yaptı. Yüksek bir tepedeki Yunan karargahını gösterdi, sonra da bize doğru gelen askerlere baktı.


 “Sessiz olmalıyız. Haydi şu duvarın ardına saklanalım.”


 Korkutmak için giydiğim korkunç kostümümüm içinde bile çok korkmuştum. Ara sıra duvarın üstünden başımı kaldırıp sokaktaki askerleri seyrediyordum. Neler oluyordu, kendimi bir savaş filminin içinde bulmuş gibiydim. Babam iç sesimi duymuş gibi konuştu.


 “İşte Ali. Zaman makinesinden geçip tarihin çok önemli bir dönemine geldik. Sene 1922 ve yurdumuz düşman işgali altında. Anadolu’daki her yan gibi güzel Balıkesir’imizde de düşman postalları var. Ama her şeye rağmen bir çıkış yolu arıyoruz, bir kurtuluş yolu. Ulu Önder Mustafa Kemal Anadolu’da düşmanlarla savaşıyor ve Balıkesir’de düşmana karşı Kuvayi Milliye birlikleri oluştu bile. İşte tüm mücadelemiz

5/7

Mustafa Kemal Atatürk’ün başlattığı bu kurtuluş mücadelesinde onun yanında olmak ve kahraman askerlerimize destek vermek. Tıpkı büyükbaban gibi.”


 “Çok heyecanlıyım baba!”


 “Korkmak yok, korkutmak var! İşte düşman devriyeleri buraya doğru geliyor. Onları korkutmaya hazır mısın Ali?”


 “Elimizde silah yok. Bu halimizle mi baba?”


 “Evet, bu halimizle oğlum. Yüreğimizdeki silahla! Onlardan korkarak değil onlara korku vererek.”


 Zifiri karanlıkta garip kostümleriyle önce babam attı kendini sokağa, sonra da annem. Elleri ağızlarında garip garip sesler çıkartıyorlardı. Ben de peşlerinden koştum kollarımı bir kurt pençesi gibi iki yana açıp keçi kafası asamı salladım. Sonra da bir kurt gibi uludum.


 Gözlerime inanamıyordum, başarmıştık. Bizi gören Yunan askerleri korkudan ellerinden fenerleri, omuzlarından silahları atarak gerisin geri karargâha doğru koşmaya başlamıştı.


 “Bu korku onlara ömür boyu yeter,” dedi babam sevinçle ve loş karanlıkta yanağıma bir öpücük kondurdu.


 “Baba senin sihirli değneğin mi var? Bu gördüklerim gerçek mi yoksa,” dedim.


 Babam gülümsedi. Gecenin karanlığında beyaz dişleri ışıldadı o an.


 “Sihirli değneğim yok ama tüm gördüklerin gerçek,” dedi babam. Görmüyor musun her köşede, her evde, her tepede keçi kostümleri içinde bir grup tülütabak var. Hem, her Balıkesirli gibi deden de onların içinde.”


 “Ama hepsi birbirine benziyor baba. Onu göremiyorum.”


 “Deden görevinin başında olduğu için şimdilik ona uzaktan bakmamız gerekiyor oğlum. Ama şunu iyi bil ki büyükbabanın aklında bu vatanın kurtuluş inancı var. Ve unutma ki aklında Türk milleti, sen, ben, annen ve ninen var. Şanlı tarihimizi, yurdumuzu düşmanlardan kurtaran Ata’mızı, kahraman askerlerimizi hiç unutmamalıyız oğlum.”


6/7

 “Haydi bir manga Yunan askeri daha geliyor. Şimdi korkutma sırası sende,” dedi babam ve düşman askerleri tam yanımızdan geçerken beni sokağa saldı. Sonra da hep birlikte pençelerimizi düşmana gösterip, bağırmaya ve çanlarımızı sallamaya başladık. Kollarımı öyle büyük açtım, siyah pençelerimi öyle bir salladım ki düşman askerleri korkuyla kaçıp karargâha kadar arkalarına bakmadan koştular. Düşman askerlerini korkutmayı yine başarmıştık. Biliyordum artık, yıllar önce dedem bu kostümün içinde Yunan’a korku salmıştı. Onunla gurur duyuyordum. Şimdi onu göremesem de biliyordum ki büyükbabam aramızdaydı ve beni gördüğünden emindim.  


 Babam elini omzuma koyarak, “Bu korku onlara tarih boyu yeter,” dedi. “Peşlerinde Mustafa Kemal, peşlerinde Kuvayi Milliye, sen, ben var. Bu korkuyla hem de İzmir’e kadar kaçacaklar.” Babamın bakışlarının tepelerin ardında, çok uzaklarda, İzmir’de olduğunu biliyordum. Güneş uzak tepelerin ardından taptaze doğarken “Haydi eve dönüyoruz,” diyerek bir tarafımda babam, bir tarafımda annem beni ortalarına aldılar.  


 Eve döndüğümüzde, “Haydi kahvaltıya,” dedi babaannem. Bizi tarhana çorbası tüten yer sofrasına davet etti. Tam bu yer sofrası da ne, diyecektim ki babam başıyla işaret edip sofraya oturmamı istedi. Bir yer sofrasında ailecek kahraman büyükbabamın tarhana çorbasından içiyor, bal ve çökelek yiyorduk.


 Yemeğin ardından, “Bugün uyumak yok,” dedi babam. Sonra da bugün 6 Eylül 2024. Balıkesir’in düşman işgalinden kurtuluşunun 102.yıldönümü. İşte bugün 102 yıl önce büyükbaban gibi Balıkesir sokaklarında bir tülütabak olup dolaşacağız ve dosta düşmana korku salacağız.”


 Babaannem beni sıkı sıkı tembihledi.


 “Bak Ali. Tülütabak kostümünün içinde gülmek olmaz. Karşında arkadaşın bile olsa gülmeyeceksin. Gülmek tülütabaklara yakışmaz. Büyükbabanınki gibi yüzün korkunç ve bakışların hep sert olacak. İşte senin büyükbaban bir tülütabaktı torunum. Düşmanı korkutup kaçıran bir deri ustası.”


  Ağlayarak babamın boynuna sarıldım. Her şeyi şimdi daha iyi anlıyordum. Korku filmi, kötü bir kâbus sandıklarım meğer Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının, Balıkesirli tülütabakların yıllar önce verdiği büyük bir mücadeleymiş.


 “Hadi şapkan hazır” dedi babaannem. “Sana örmüştüm.”


7/7

 Tam kafama göreydi şapka. Annem sırtıma yeniden keçi postu koydu, burnumun altına manda kuyruğundan bıyık taktı ve elime de bir değnek tutuşturdu.


 “Haydi, Balıkesir’i kurtarmaya, haydi düşmanı korkutmaya gidiyoruz.”


 Tarihin bir sayfasından kopup gelmiş gibi ilginç kostümlerimizle tören alanına doğru giderken derin düşüncelere daldım. Büyük Kahramanım Mustafa Kemal Atatürk Bandırma Vapuru’yla Samsun’a çıkıp büyük bir atın üzerinde başında bir kalpak ve sırtında bir pelerinle gözümde canlandı. Sonra da babamın sözleri kulağıma çalındı.


 “Senin büyükbaban bir tülütabaktı oğlum.”


Meğer karanlıktan korktuğum zamanlar beni teselli eden babam, dedem gibi geceleri tülütabak olup Yunan askerlerini korkutuyormuş.  


20 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ความคิดเห็น


bottom of page